Kadına şiddet son yıllarda Türkiye'de ve Doğu
ülkelerinde inanılmaz oranlarda arttı, artamaya
da devam ediyor. Batıda da,Kadına şiddet sorunu
başka biçimlerde de olsa var. Kadına şiddet
sorunu 20 yüzyılın son çeyreğine girerken
uluslararası kamuoyu tarafından sadece aile
bağlamında ele alınmış ve özel bir vurgu
yapılmamıştır. Kadına yönelik şiddet konusunun
kapsamlı bir biçimde ele alınması 1985 yılı
Nairobi de düzenlenen 3. Kadın konferans'ında
olmuştur (Türkiye de Kadına Yönelik Aile içi
Şiddet Ankara 2009-Doç Dr. Banu Akadlı
Ergöçmen-Prof. Dr. Sunday Oner-Dr Elif
Yiğit-Hacettepe Üniversitesi)
1990’lı yıllardan itibaren Kadın hareketleri ve
kadın sorunları üzerine çalışan örgütlerin
çabası sonuç vermiş kadına yönelik şiddet AILE
İÇİ ŞIDDET olarak uluslar arası alanda yerini
almıştır. (Türkiye de Kadına Yönelik Aile içi
Şiddet Ankara 2009-Doç Dr. Banu
AkadlıErgöçmen-Prof. Dr. Sunday Oner-Dr Elif
Yiğit- Hacettepe Üniversitesi)
Ülkemiz söz konusu olunca kadına şiddetin aldığı
biçimden ve kazandığı ivmeden giderek herkes
rahatsız olmaya başladı. Ama nedense kadına
şiddet artarken bu şiddete sebep olan olgular
yeterince araştırılmadı.
Bu konuda alanında belki de en kapsamlı
araştırma tespit edebildiğimiz ölçüde iki tane.
Prof. Dr.Sunday Oner, Doç.Dr. Banu Akadlı
Ergöçmen, Dr.Elif Kurtuluş Yiğit' yaptığı
çalışma alanında tek. Bahse konu çalışma da AB
mali desteği ile yapılmış.
Bahse konu çalışma 12 Bölge ve bazı temel
göstergeler düzeyinde bilgi veren en geniş çaplı
bir çalışma Araştırmada hem kadına yönelik aile
içi farklı şiddet biçimlerinin yaygınlığı
niceliksel bileşen ile ortaya konmuş, hem de
kadınların yanı sıra erkeklerin de şiddeti nasıl
algıladıklarına yönelik bilgi niteliksel bileşen
yoluyla elde edilmiştir. (Türkiye de Kadına
Yönelik Aile içi Şiddet Ankara 2009-Doç Dr. Banu
Akadlı Ergöçmen-Prof. Dr. Sunday Oner-Dr Elif
Yiğit- Hacettepe Üniversitesi)
Oysa ortada kanaatimizce aslında adı konulmamış
yetersiz, eksik, egemenlik sorunu bağlamında
iktidarsız bir erkek sorunu var. Eğer
erkek,güçlü, egemenlik tatminine
ulaşmış,yeterli,özgüvenli olsa kadına şiddet az
karşılaşan bir yaka haline gelmez mi?
Bu sadece Türkiye'nin değil, kadını toplumun
dışına çıkarmaya, onu evine kapatmaya çalışan
tüm ülkelerin bir sorunu aslında. Kadına yönelik
şiddet göstergesi üzerinden, kadının toplumda
görünmez olmasını arzu eden anlayış, toplumsal
hayatın dışına itilen, iş hayatının dışında
kalan, ekonomik özgürlüğü olmayan, kadına
uyguladığı şiddeti de saklayacak, uyguladığı
şiddet görünmez olacak.
Kadına yönelik şiddet, tokat atma ya da bir şey
fırlatma, itme, tartaklama ya da saç çekme,
yumrukla yada bir cisimle vurma, tekmeleme,
sürükleme ya da dövme, boğazını sıkma ya da bir
yerini yakma, bıçak, silah gibi aletlerle tehdit
etme ya da bunları kullanma, kadının cinsel
hayatında yaşadığı sıkıntılarda kadına rağmen
yaşananlar,hakaret ya da küfür, başkalarının
yanında aşağılama ya da küçük düşürme korkutma
ya da tehdit etme, kadına yada çevresindekilere
zarar vermekle tehdit etme, kadının çalışmasına
engel olma yada işten ayrılmasına neden olma, ev
harcamaları için para vermeme, kadını gelirinin
elinden almaması, şeklinde,fiziksel olarak kötü
davranışlara maruz kalma,v.b. şekilde
sıralanabilir. (Türkiye de Kadına Yönelik Aile
Içi Şiddet Ankara 2009-Doç Dr. Banu Akadlı
Ergöçmen-Prof. Dr. Sunday Üner-Dr Elif Yiğit-
Hacettepe Üniversitesi)
Kadına yönelik şiddet eyleminin ana oyuncusu
erkek kültü, başta ülkemiz olmak üzere tüm İslam
ve Doğu ülkelerde ki “erkek” profili, işsizlik,
eğitimsizlik, kültürsüzlük, ekonomik yetersizlik
gebe etkenlerle ağı yara almış durumda.
İktidarını,gücünü, erkekliğini kadına baskı
altına alarak, kadına şiddet uygulayarak ve
sonunda öldürerek ispat etmeye çalışan bir
kültür, anlayış, ne yazık ki oluşmuş durunda. Bu
durum giderek sosyolojik ve kültürel bir olgu
olarak kabul edilme noktasına geliyor ki bu çok
acı.
Ülkemiz de yaşananlara baktığınızda 2009
itibariyle, Kentlerde; yüz kadından 38'i Kırsal
da; yüz kadından 43,2 si şiddete maruz kalmış.
Bu oran Batı Marmara da %24.6 iken Doğuya doğru
gittikçe %47,7 ye kadar çıkmış. Okuma yazma
oranı arttıkça da şiddete maruz kalan kadın
sayısında ters orantılı olarak azalma var. Okuma
yazma bilmeyen-ilkokul mezunu olan kadın %52.2
oranında iken -4--Lise ve üzerinde %25 oranında
şiddete maruz kalan kadın oranına
karşılaşıyoruz. Yine refah seviyesi yükseldikçe
bu oran azalmakta. Türkiye ortalaması 2009 yılı
itibariyle %39.3 iken (Türkiye de Kadına Yönelik
Aile İçi Şiddet Ankara 2009-Doç Dr. Banu Akadlı
Ergöçmen-Prof. Dr. Sunday Oner-Dr Elif
YiğitHacettepe Üniversitesi) bu gün bu rakam
maalesef %40'ları geçmiş durumda.
Kabul etmek gerekir ki; hem Batı da hem Doğu da
Kadın ve Erkek tanımlaması,statüsü eksik, yanlış
ve hatta insanlık dışıdır. Güçsüz Kadın, Güçlü
Erkek tanımlaması ilk elde doğru gibi görülse
bile, erkeğin ve kadının tüm Dünya da doğru
tanımlanıp algılandığını ve tam olarak
tanındığını ne yazık ki söylemiyoruz.
Erkek egemen toplum algısının da içi boştur.
Günümüz de hiçbir toplum, hiçbir Devlet, Millet,
Din uygulayıcı ve yorumcuları ve İdeoloji erkeği
ve kadını tam olarak tanımlamıyor. Anlatmıyor,
anlatmak istemiyor. Ya da ortaya koymaya
çalışanlar bir şekilde engelleniyor.
İnanç noktasında İslam Dininde Kadının Hakları
başlıklar halinde;
Nafaka Hakkı,(Tirmizi,) Mehir Hakkı Eğitim Hakkı
(Hz. Ayşe'nin yaşantısı) Çalışma, Ticaret yapma,
Şirke kurma, (Allah’ın kiminizi kiminize üstün
kılmaya vesile yaptığı şerleri (haset ederek)
arzu edip durmayın. Erkekle kazandıklarından bir
pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir
pay vardır. Allah’tan O’nun lütfunu isteyin.
Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.-Nisa
Suresi-32. Ayet Meali)-
kadar himmet gösterdim diyemez ifadesi ile
tarihe not düşmüştür.
-Kara Fatma (Erzurumlu Fatma Seher)
-Tarsuslu Kara Fatma (Adile Hala-Adile Onbaşı)
-Nafize Kadın,
- İzmirli Ayşe Hanım,
-Gördesli Makbule,
-Bitlis Defterdarının Hanımı,
-Kılavuz Hatice (Fransızlara yanlış yol
göstermesi ile ünlenmiştir.)
-Nene Hatun, Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar),
- Nezahat onbaşı (Nezahat Baysal),
-Şerife Bacı (Erzurumlu Kara Fatma),
- Halime Çavuş (Kocabıyık),
-Hafız Selman İzbeli-Kastamonu Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti kadınlar kolu kurucusu)-(Yeniçağ
Gazetesi 25 Mart8 Nisan 2013 tarihli yazı
dizisi)
Yaşanan tüm olumsuzluklar, Türk kadınını
mücadeleci ruhunu örseleyememiş, kadınlarımız
toplumsal dışlanmışlıklarını mücadele ederek
tarihte ki yerini almışlardır.
Türkiye Kadın Hareketi'ni kısaca üç evreye
ayırabiliriz Birincisi. 1. Dalga feminizmin
etkilediği dönem, ki bu dönem Osmanlı dan
Cumhuriyet'in ilk dönemine kadar uzanır.
(1869-1935) İkincisi 1935/1975 ( durgunluk
dönemi),Üçüncüsü ise 1980’ler ve sonrasını
kapsayan 2. Dalga feminizmin etkilediği
dönemdir.
II Meşrutiyet e kadar kadınlar vapurlarda alt
bölümlere oturur, faytonlara kocaların yanında
bile olsa oturamazlardı. Kadınların hak alma
mücadelesine başlamalar II Meşrutiyete denk
düşer. ....Osmanlı da kadın hareketleri
1870’lere kadar uzanır ve o dönemki kadınlar hem
batıda yükselen feminist hareketle iletişime
geçmiş hem de kendi topraklarında kadın
dernekleri kurarak kendi örgütlenmelerini
sürdürmüşlerdir.
1870'lerden itibaren kadınlar kendi dergilerini
çıkarmışlar, dernekler kurmuş erkeklere
polemiklere girişmişlerdir. Bu dönem de
Terakki-i Muhaderet’la başlayan kadın dergileri
Cumhuriyet'e kadar ulaşmıştır.
1919 dan itibaren oy hakkı talep edilmeye
başlanmıştır. …1893-1921 arasında yayınlanan
"Kadınlar dünyası" dergisi önce günlük gazete
olarak çıkmış haftada 25 sayfa yayınlanan bir
dergiye dönüşmüştür...
Cumhuriyet tarihinin ilk partisi 16 Haziran
1923'te Nezihe Muhitin başkanlığında kurulan
Kadınlar Halk-Fırkası oldu. Ancak bu parti
Mustafa Kemal’in kuracağı parti’ye ilgiyi
azaltacağından onaylanmadı. ….. Kadınlar bu
dönemden itibaren kamusal alanda sorumluluk
sahibi oldular.(Osmanlıdan Cumhuriyet'e Kısaca
Türkiye Kadın Hareketi-Yeşim Ergün)
Kadının kamusal alanda, ekonomide, toplumsal
yapının şekillenmesinde etkin olması maalesef
onun şiddete malzeme olmasının önüne geçemedi.
En önemli unsurlardan bir tanesi de, kadının
cinsel meta olarak görülmesine yönelik yazılı ve
görsel yayım araçları yani 4. Kuvvet MEDYA.
Kadına yönelik şiddetin önüne geçebilmek
amacıyla; Türkiye 11 Mayıs 2011 Tarihinde
“Kadına Yenlik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücedeleye dair Avrupa
Konseyi Sözleşmesi”ni imzalamıştır. )
(www.coe.int/conventionviolence)
Bahse konu sözleşmeye göre;
*Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve
kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti
önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,
* Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan
kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları
güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlara
erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği
yaygınlaştırmak,
*Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm
mağdurlarının korunması ve bunlara yardım
edilmesi için kapsamlı bir çerçeve,politika ve
tedbirler tasarlamak;
*Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti
ortadan kaldırma amacıyla uluslar arası
işbirliğini yaygınlaştırmak,
*Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin
ortadan kaldırılması için bütüncül bir
yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların
ve kolluk kuvvetleri birimlerini birbiriyle
etkili bir biçimde işbirliği yapmaların adetsek
ve yardım sağlamak.
Bahse konu sözleşme,
*Aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları
orantısız bir biçimde etkileyen,kadına karşı her
türlü şiddet için geçerli sayılacaktır.
*Taraflar bu sözleşmeyi tüm aile içi şiddet
mağdurları için uygulamaya teşvik edilir.
Taraflar bu Sözleşmenin hükümlerinin
uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı
şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat
göstereceklerdir.
*Bu Sözleşme, barış zamanında ve silahlı çatışma
durumlarında geçerli olacaktır.Şeklinde
düzenlemelere yöneliktir.
Yasa koyucu bu konuda;
Kadına ye Aile Bireylerine Yönelik Şiddete Karşı
6284 Sayılı Kanunu
kabul etmiştir. (Kanun 08
Mart 2012 Dünya Kadınlar Gününde kabul
edilerek
20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.)
"Kanunla
Anayasa ve uluslararası sözleşmelere
göre insanların yaşam hakkı
ile ruh ve vücut
bütünlüğünün sağlanması, aile hayatının
korunması,
kadın ve erkek- eşitliğinin temin
edilmesi, devletin pozitif yükümlülük olarak
temel amaç ve görevidir. Bu açıdan can
güvenliği
bulunmadığını, şiddet gördüğünü
belirten kişiye devlet " bu aile diyerek
kayıtsız kalamayacağından, şiddetle mücadele
edilmesi gerektiği tartışmasızdır. 6284 sayılı
kanun ile kadın ve aile bireylerine karşı
şiddetle mücadele kurumsallaştırılmış, koruyucu
ve önleyici tedbirler genişletilmiş,delil ve
belge aranmadan derhal gerekli önlemlerin
alınmasına imkan sağlanmış, şiddet failinin
tedbir 'kararına aykırı davranması Halide
yıllarca süren ceza yargılaması yerine derhal
uygulanabilecek zorlama hapsi getirilmiş,
kurumlar arası koordinasyon ve eğitim
öngörülmüştür. Ancak konunun hassasiyeti
Kanun'un hatasız uygulanmasını gerektirmektedir.
Kanun'un isabetsizce uygulanması “şiddetle”
sarsılan aile birliği için artçı şok etkisi
yapabilecektir. (Hüsamettin Uğur-Yargıtay
11.C.D. Üy.)
Yasanın uygulanmasının sonuçlarından bir tanesi,
evli olmadan yaşayanlar arasında kadına yönelik
şiddeti Yargıtay 7.C.D.-7,04,2009 2006/3351 E,
2009/4849 K. kadının korunması için kanundan
yararlanacağını kabul etmiştir.
Kanunla Koruyucu Tedbir Kararları Önleyici
Tedbir Kararları şeklinde ayrıntılı olarak
tanımlanmıştır.
Günümüzde gelinen noktada, yaşananlara mazeret
oluşturmak değil elbet, ancak erkek iktidarını
biçimlendiren ve bunu vahşice ispatlamaya sebep
olan süreç de de kadının izini, bulmak
mümkün.Çünkü, iktidar, güç yeterlilik, donanım,
mükemmellik kavramlarını en iyi algılayan
tanımlayan ve kullanan kadındır.
Şiddet uygulayan tüm erkeklerin arka planında
bir ailenin, yanlış kurgulanmış bir iktidar, güç
ve erkeklik algısının olduğunu kabul etmek
gerekiyor.
Kadın,algısında ki yükseklik, zekasını kullanma
kabiliyetinde ki başarı, her ortamda kocasının,
sevgilisinin, patronunun güç ünü, iktidarını,
yeterliliğini eksik görüp bunu tespit ettiği,
hissettirdiği anda şiddete uğrama olayı ile
karşılaşıyor.
Tüm bunlara karşılık, kadının bu farklılığı
erkeğe şiddet uygulayan kadın profili ile
karşılaşmamıza sağlıyor. Başka bir toplumsal
yara..
Toplumsal ayrışma hızla artarken, kadına yönelik
erkeğin uyguladığı,fiili, psikolojik, fikri,
parasal, ailevi,toplumsal ve başka şiddet
türlerini de gözleml emek mümkün. Bu konuda da
çalışıyorum.
Boşanamayan erkek de boşanamayan kadın da
güçsüzdür, eksiktir, iktidarının sağlayamaz.
Zayıftır.
Şiddetin her türlüsünü uygulayan erkek veya
kadın için de aynı tanımları kullanabiliriz.
(SEYEV VAKFININ DÜZENLEDİĞİ “KADIN KİMİNE GÖRE
NEFS, KİMİNE GÖRE BİR NEFES” BAŞLIKLI
ETKİNLİĞİNDE YAPILAN KONUŞMANINMETNİDİR).
'Av. Dursun YASSIKAYA'
Adres: Fatih Sultan Mahallesi, Dumlupınar Bulvarı, 2700. Cadde, ARP Kule No: 3/30 (Kat: 15), 06790, Etimesgut/ANKARA
Telefon: +90 312 430 71 71
Faks: +90 312 430 60 70
E-posta: info@yassikayahukuk.com
© 2022 YASSIKAYA Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır.