“TKHK’da yapılan bu hizmet tanımına göre,
sözleşmede belirtilen aracı kiralayan
(sağlayıcı) ile kira karşılığında kullanmak
üzere olan kiracının (tüketici) arasında
akdedilen araç kiralama sözleşmesinin
uygulamadaki aksayan yönleri ve yasal
düzenlemeler ışığında çözüm önerileri
amaçlanmıştır.”
Özel Hukuk, kişilerin birbirleriyle olan
ilişkilerini düzenler. Bu sebeple Özel Hukuk
sistemi içerisinde bulunan kurallar, temelde
düzenleyici nitelikte olup hukuki ilişkinin
tarafları arasında hukuki eşitliği esas alan ve
bu suretle adaleti sağlamayı amaçlayan
kurallardır.
Özel Hukuk sistemimiz içerisinde, bu genel
nitelikli özel hukuk kurallarından farklı
olarak, bütünüyle özel nitelik taşıyan
düzenlemeler de yer almaktadır. Bunlar arasında
sözleşmenin bir tarafının diğer tarafına göre
daha ön planda tutulduğu ve açıkça sözleşmenin
zayıf tarafı olarak korunduğu özel nitelikli
düzenlemeler bulunmaktadır. Özellikle, iş
hukuku, kira hukuku ve tüketici hukuku
kapsamında yer alan düzenlemeler bu kapsamda
zikredilebilmekte ve bu grup içerisinde yer alan
düzenlemeler, kaynağını sosyal hukuk devleti
düşüncesinden almaktadırlar.
Türk Hukuk Sisteminde, tüketicinin korunması
amacıyla 23.02.1995 tarihinde kabul edilen 4077
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun,
08.03.1995 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, 06.03.2003
tarihinde 4822 sayılı kanun ile neredeyse
tamamıyla değişikliğe uğramıştır.
TKHK’nın 3.maddesi tüketiciyi “Bir mal veya
hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla
edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da
tüzel kişi” olarak ifade etmiştir. Bu tüketici
tanımından yola çıkarak, tüketici kavramının
unsurlarını tespit etmek mümkündür. Bu unsurlar,
tüketicinin işlem yaparken amacının ticari ve
mesleki olmaması, tüketicinin bir mal veya
hizmet edinmesi, yararlanması veya kullanması
ile son olarak tüketicinin gerçek veya tüzel
kişi olmasıdır. Aynı maddede “Kamu tüzel
kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya
mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye
hizmet sunan gerçek veya tüzel kişiler” olarak
yazılı şekilde ifade bulan sağlayıcı tanımı
yanında, hizmet de “Bir ücret veya menfaat
karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her
türlü faaliyet” olarak yer bulmuştur.
TKHK’da yapılan bu hizmet tanımına göre, mal
edinmek gayesiyle değil yalnızca kullanmak ve
daha sonra iade etmek gayesi ile
gerçekleştirilen kiralama faaliyeti de bu
kapsamda değerlendirilebilecek bir hizmet
niteliğindedir. Bu çalışmada, sözleşmede
belirtilen aracı kiralayan (sağlayıcı) ile kira
karşılığında kullanmak üzere olan kiracının
(tüketici) arasında akdedilen araç kiralama
sözleşmesinin uygulamadaki aksayan yönleri ve
yasal düzenlemeler ışığında çözüm önerileri
ortaya konmaya çalışılmıştır. ***
Kiracıya (tüketici), mülkiyetinde bulunan aracı,
önceden saptanan araç kiralama sözleşme
koşulları altında kira hizmetine tahsis eden
kiralayan (sağlayıcı), bu hizmeti sözleşmede
belirtilen süre için sağlamaktadır. Uygulamada
araç kiralama hizmeti veren şirketlerin, araç
kiralama sözleşmelerinde ve genel işlem
şartlarında “minimum 1 gün kiralama” koşuluna
yer verdikleri görülmektedir. Bu 1 (bir) gün
üzerinden bedellendirilen hizmete, kiralama
faaliyetinin yanında (isteğe göre türleri
belirlenen) sigorta bedelleri ve ek satış
tutarları da dâhil edilmektedir. Ancak bu
uygulamada, bu çalışmada çözüme ilişkin
önerilerin ve konuya ilişkin yasal
düzenlemelerin üzerinde durulmasına neden olan
bir ihtimal söz konusudur. O da, minimum 1 (bir)
gün kiralama şartı içeren araç kiralama
sözleşmelerinin tarafı olan tüketicinin 24
saatten az bir süre için bu hizmetten
faydalanmak isteme irade ve eylemidir.
Hizmetten faydalanmak üzere, araç kiralama
hizmeti veren sağlayıcı ile yapmış olduğu kira
sözleşmesine 24 saatten az bir süre kiralama
iradesiyle imza atan tüketici, sağlayıcı
tarafından tek taraflı olarak hazırlanan Genel
Satış Koşulları ve Kira Anlaşması gereğince,
hizmet tutarı, sigorta bedelleri ve ek satış
ücretlerini 24 saatlik bir kiralama üzerinden
ödemek durumunda kalmaktadır. Kiralama bedeline
dayanak teşkil eden kiralama süresi, tüketici
iradesince 24 saatten az bir süreye tekabül
edecekse de hizmetten faydalanmak isteği
tüketiciyi bu koşulları kabule yönlendirecektir.
Hizmet sağlayıcı ile tüketici arasında yapılan
kira sözleşmesi kapsamındaki kiralama tutarı ve
isteğe bağlı hizmetlerden olan sigorta ve ek
satış bedelleri, tüketicinin iradesi dikkate
alınmaksızın minimum 1 (bir) gün üzerinden
belirlenmektedir. Aynı gün içinde, aynı aracı 24
saatten az kiralayan birden fazla tüketici
olması halinde, hizmet sağlayıcı her bir hizmet
sözleşmesinde 1 (bir) günü baz alacak ve birden
fazla tüketiciden aynı araç için haksız olarak
mükerrer kazanç sağlama hali ortaya çıkacaktır.
Hizmet sağlayıcının araç kiralama ofisinde
birden fazla araç olduğunu ve her biri için aynı
işlemlerin tekrarlandığını göz önünde
bulundurursak, haksız kazancın önemli boyutlara
eriştiğini görmek mümkün olacaktır. Misal; bir
tüketicinin 5 saat kiralama iradesi söz konusu
olmakla birlikte, 1 (bir) gün üzerinden
bedellendirilen kira anlaşmasına binaen sağlanan
hizmetin neticesinde sağlayıcıya teslim edilen
araç, hemen akabinde yeni bir tüketiciye 24
saatten az bir süre için, fakat yine 1 (bir) gün
üzerinden olmak üzere bedellendirilerek
kullanıma sunulacaktır. Görülmektedir ki, 24
saatten az süreli kiralamalar için zorunlu
olarak yapılan 1 (bir) gün bedellendirmeleri
müteaddit defa gerçekleşecek ve haksız kazanç
sağlanacaktır.
Kiralama, sigorta ve ek satış bedellerine
dayanak teşkil eden hizmet sağlayıcı ve tüketici
arasındaki kira sözleşmesi, sağlayıcı şirket
tarafından tek taraflı olarak düzenlenmiş olup
sağladığı araç kiralama hizmetinden
faydalanabilmek için alternatif koşullar
sağlamaksızın tüketiciye imzaya sunulmaktadır.
Dolayısıyla tüketici, hizmetten faydalanmak
istediği takdirde, Kira Anlaşması şartlarında
müzakereye açılmaksızın belirtilen “minimum
kiralama 1 gün” şartını kabule mecbur
kalacaktır.
***
Sözleşme hukukunda bireysel sözleşme modellerin
yanı sıra, genel işlem şartları içeren formüler
sözleşme tipleri doğmuş olup, genel olarak
standart sözleşmeler diye adlandırabileceğimiz
genel işlem şartları ihtiva eden formüler
sözleşmeler, sözleşmenin güçlü tarafı olan
girişimci tarafından hazırlanmaktadır. Bu
sözleşmeler ekonomik açıdan daha zayıf taraf
olan tüketiciyle, girişimcinin hazırladığı
şekilde imzalanmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu
sözleşmelerde tüketiciler aleyhine
dengesizlikler ortaya çıkabilmektedir. Bu
nedenle kanun koyucular, sözleşmelerde taraflar
arasında dengeyi sağlamak amacıyla tüketicilerin
mal veya hizmet sunan girişimciler karşısında
korunmasına ilişkin düzenlemeler yapma gereği
duymuşlardır.
4822 sayılı “TKHK.’da Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun” ile haksız sözleşme şartlarına karşı
tüketicinin korunmasına yönelik olarak, tüm
tüketici sözleşmelerinde geçerli olmak üzere
genel bir düzenleme getirilmiştir. Özellikle
önceden hazırlanmış matbu sözleşmelerle ilgili
olarak, tüketiciye önemli avantajlar sağlamış
olan 4077 sayılı Tüketicilerin Korunması
Hakkında Kanun’un 6.maddesi şu şekilde
düzenlenmiştir:
“Sözleşmedeki Haksız Şartlar
Madde 6 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822
S.K./7. md.)
Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere
etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu,
tarafların sözleşmeden doğan hak ve
yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı
düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe
neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.
Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her
türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar
tüketici için bağlayıcı değildir.
Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve
özellikle standart sözleşmede yer alması
nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o
sözleşme şartının tüketiciyle müzakere
edilmediği kabul edilir.
Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden,
standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu
sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının
veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş
olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin
uygulanmasını engellemez.
Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın
münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu
ispat yükü ona aittir.
6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A
maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi
öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki
punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ve
sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya
birkaçının bulunmaması durumunda eksiklik
sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik
satıcı veya sağlayıcı tarafından derhal
giderilir.
Bakanlık standart sözleşmelerde yer alan haksız
şartların tespit edilmesine ve bunların sözleşme
metninden çıkartılmasının sağlanmasına ilişkin
usul ve esasları belirler.”
“Satıcı, sağlayıcı veya kredi verenin
tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak
sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan
hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına
aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine
dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları”
olarak tarif edilmekte olan haksız şart,
Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar
Hakkında Yönetmelik’inin 5.maddesinde de şu
şekilde yer almaktadır:
“Haksız Şart
Madde 5 - Eğer bir sözleşme şartı önceden
hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede
yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki
edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle
müzakere edilmediği kabul edilir.
Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden,
standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu
sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının
veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş
olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin
uygulanmasını engellemez.
Bir satıcı, sağlayıcı veya kredi veren, bir
standart şartın münferiden tartışıldığını ileri
sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir.
İşbu Yönetmeliğin ekinde, yol gösterici
mahiyette ve sınırlayıcı olmamak üzere haksız
olarak kabul edilebilecek şartlar listesi yer
almaktadır.”
“Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar
Hakkında Yönetmelik” düzenlenirken esas alınan
Avrupa Parlamentosu Bakanlar Kurulu’nun 5.4.1993
tarihli “Tüketici Sözleşmelerinde Kötüye
Kullanılabilir Sözleşme Şartları Hakkında” 93/13
Sayılı Avrupa Birliği Yönergesi’yle de mal ve
hizmet alıcılarının, satıcının gücünü kötüye
kullanması tehlikesine karşı, özellikle de tek
taraflı olarak hazırlanmış standart
sözleşmelerde, hakları adil olmayan bir şekilde
sözleşme dışı bırakan şartlara karşı korunması
amaçlanmıştır.
Yukarıda belirtildiği gibi, Avrupa Birliği
Yönergesinde koruma altına alınan sözleşmeler,
genel işlem şartlarından oluşsun oluşmasın,
sözleşmenin taraflarının müzakere etmediği (veya
edemediği) tüm sözleşme tipleridir.
Bu noktada müzakere edilmemiş sözleşme
hükümlerine değinmek yerinde olacaktır. Müzakere
edilmemiş sözleşme hükümlerinin ayırt edici
özellikleri iki başlık altında toplanır:
Sözleşmenin önceden hazırlanmış olması
Taraflar arasında müzakere imkânsızlığının
olması
Görülmektedir ki, “önceden hazırlanmış hüküm”
kavramı genel işlem şartı kavramından daha geniş
olup bu bağlamda, 4077 sayılı Tüketicilerin
Korunması Hakkında Kanun ile Tüketici
Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında
Yönetmelik ve Türk Hukuk sistemi de Yönerge ile
aynı doğrultudadır. Buradaki güvence sadece
tüketicinin genel işlem şartlarına karşı
korunmasını kapsamamaktadır. Bunun yanı sıra,
tüketici ile müzakere edilmeksizin tek taraflı
bir irade ile tüketiciye adeta dayatılan
sözleşme hükümlerine karşı tüketiciyi
korumaktadır.
Yukarıda açıklamalarımızdan görülecektir ki;
tüketicinin sağlayıcı ile müzakere etmeksizin,
sözleşmeye sağlayıcı tarafından tek taraflı
olarak konulan hükümler, tüketicinin haklarını
adil olmayan bir şekilde sözleşme dışı bırakması
ve tüketici aleyhine dengesizliğe yol açması
halinde, Türk Hukuk sistemi ve yasal
düzenlemeler tarafından kati surette koruma
kapsamına alınmamış ve bu durumda kanuni irade
tüketici yanında yer almıştır.
Dolayısıyla, hizmetten yararlanılabilmenin tek
koşulu olan ve tüketici ile müzakere
edilmeksizin oluşturulan kira anlaşması,
tüketici tarafından imzalanmış olmasına rağmen,
tüketicinin araç kiralama hizmetinden
yararlanmadığı saatler için yaptığı fazladan
ödemeleri isteme hakkı bulunmaktadır kanaatini
taşımaktayız. Çünkü hizmetten yararlanmak adına,
tüketicinin tarafı olduğu sözleşmeye eklemeler
yapması ve mevcut bulunmayan alternatifleri
değerlendirmesi mümkün olmadığından, hizmet
karşılığında dayatılmış olan bu anlaşma, iradeye
ipotek koyulması niteliğindedir. Bu durum 4077
sayılı Tüketicilerin Korunması Hakkında Kanun
ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu kapsamındaki
sözleşme serbestisine aykırılık teşkil etmekte
ve haksız niteliktedir.
Dolayısıyla tüketicinin şahsında 24 saatten az
bir süre ile kiralama hizmetinden faydalanma
iradesi ve eylemi mevcut olsa da, sağlayıcı ile
arasında akdedilmiş olan kira anlaşmasına binaen
1 (bir) gün üzerinden hesaplanan tüm hizmet
bedeli, sigorta bedelleri ve ek satış
tutarlarının yararlanılan hizmet (kiralama)
süresine göre belirlenmesi gerekmektedir. Bu
sayede, kısa süreli kiralamalar sonrasında
kiralama ofisine teslim edildikten sonra aynı
gün içinde yeniden hizmete sunulacak araç için
aynı 1 (bir) günlük sigortalanma işlemi
yapıldığından sağlayıcı için haksız ve mükerrer
kazanç söz konusu olmadığı gibi kiralanan araç
da sigorta güvencesi kapsamı dışında
kalmayacaktır. ***
Sonuç olarak, bu gibi adalete, hakkaniyete ve
Medeni Kanun’un dürüstlük (m.2) ve iyi niyet
(m.3) kurallarına aykırı hallere mahal vermemek
adına, bu gibi durumlarda, hizmet süresi ile
orantılı olmak üzere, hizmet tutarından, sigorta
bedellerinden ve ek satış ücretlerinden indirime
gidilmesi gerekmektedir. Oto kiralama hizmeti
için kullanılan araç, sağlayıcı tarafından
hizmete sunulduğu her gün için bir kez sigorta
edilmiş olduğundan, aracı kiralayan tüketiciler
tarafından aynı gün içinde aracı kiraladıkları
saat oranında hizmet bedeli, sigorta bedeli ve
ek satış tutarları ödenecek, bunun yanında araç
da söz konusu sigorta güvencesi kapsamında
bulunmaya devam edecektir...
'Av. Dursun YASSIKAYA'
Adres: Fatih Sultan Mahallesi, Dumlupınar Bulvarı, 2700. Cadde, ARP Kule No: 3/30 (Kat: 15), 06790, Etimesgut/ANKARA
Telefon: +90 312 430 71 71
Faks: +90 312 430 60 70
E-posta: info@yassikayahukuk.com
© 2022 YASSIKAYA Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır.